enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak

Ziya Gökalp’in Üçlemesi: Yüzyıl Sonra Neredeyiz?

27.10.2025
A+
A-

“Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak.”
Bir asır önce Ziya Gökalp’in kaleminden dökülen bu üç kelime, aslında bir milletin yeniden diriliş reçetesiydi. Gökalp, Osmanlı’nın dağılma döneminde sadece bir ideolog değil, bir ruh tamircisiydi. O, milletin çözülmüş bağlarını yeniden örmek, kimliğini kaybetmiş bir topluma yön tayin etmek istiyordu. Bugün, bu üçlemenin üzerinden yüz yıl geçti. Peki biz bu reçeteyi ne kadar anlayabildik?

Türkleşmek: Kökü Olmayanın Geleceği Olmaz

Gökalp için Türkleşmek; ırkçılık değil, kültürel aidiyet demekti. Bir milleti millet yapan; dili, töresi, ortak hatıralarıydı. Fakat bugün ne yazık ki çocuklarımız Türkçe yerine yabancı dillerde düşünmeyi bir “modernlik ölçüsü” sayıyor. Dilimizin yozlaşması, aslında düşüncemizin sığlaşması anlamına geliyor. Kendi atasözlerini unutan bir gençlik, Tik Tok videolarıyla kültür inşa edemez. Gökalp’in “Türkleşmek” vurgusu, tam da bu yüzden hâlâ günceldir: Kendini bilmeyen bir millet, kimliğini başkalarının aynasında arar.

İslamlaşmak: İnançsız Modernlik Değil, Ahlaklı Medeniyet

Gökalp’in İslamlaşmak anlayışı, siyasî bir çağrı değil; ahlaki bir inşa projesiydi. Modernleşme uğruna maneviyatı kaybeden toplumlar, sonunda değer boşluğuna düşer. Bugün teknolojiyle donatılmış ama vicdanı körelmiş bir dünya düzeni içinde yaşıyoruz. Gökalp, “dinin ruhunu” koruyarak ilerlemenin mümkün olduğunu savunuyordu. Yani modern bir Müslüman toplum hem bilimde ilerlemeli, hem de ahlakta derinleşmelidir. Biz ise bazen bu iki kutbu birbirine düşmanmış gibi gösteriyoruz. Oysa Gökalp’in dediği gibi: “İslamlaşmak, insanlaşmaktır.”

Muasırlaşmak: Taklit Değil, Üretmek

Muasırlaşmak; Batı’yı körü körüne taklit etmek değil, onun ilmini alıp kendi kültür süzgecimizden geçirebilmekti. Ne yazık ki bu kavram da yıllar içinde çarpıtıldı. Modernlik zannedilerek taklitçiliğe, ilerleme zannedilerek kimliksizliklere savrulduk. Bugün Gökalp yaşasaydı belki şöyle derdi: “Cep telefonu üretiyorsun ama fikrini üretemiyorsan, çağdaş değil, bağımlısın.”

Ziya Gökalp’in Düşünceleri Bugün Ne Kadar Yaşıyor?

Cumhuriyet’in ilk yıllarında onun fikirleri, eğitimden kültüre, sanayiden siyasete kadar birçok alanda yol gösterici olmuştu. Ancak zamanla biz Gökalp’i ezberledik ama anlamadık. Sokaktaki insan, Gökalp’in adını bir okul tabelasında görüyor ama onun fikirlerini hayatında yaşatmıyor. Gökalp’in çağrısı sadece bir dönemin politik reçetesi değil; bugünün yönsüz gençliğine, dağınık siyasetine ve kimlik krizine hâlâ ışık tutan bir fikir mirasıdır.

Bugün Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında en çok ihtiyaç duyduğumuz şey, yeniden düşünmektir.
Ziya Gökalp, Atatürk’ün fikir yolculuğunda da bir pusulaydı. Çünkü ikisi de milletin yükselişini akılda, ahlakta ve üretimde arıyordu. Gökalp’in sesi bugün hâlâ Diyarbakır sokaklarında yankılanıyor: “Türkleşmeden millî, İslamlaşmadan ahlaklı, muasırlaşmadan güçlü olamazsın.” Yüz yıl önce yazılmış bu satırlar bugün hâlâ bize soruyor:
“Kendine dönebildin mi, Türkiye?”

Ama şimdi sıra bizde, “bu düşünceler bugün tekrar işlenebilir mi? Kendine dönebilir mi Türkiye? Yoksa başka bir eksen dışına çıkıp kabuğunu kırabilir mi?”

Türkiye Nereye Yürüyor ?

Bu düşünceler elbette tekrar işlenebilir. Çünkü Gökalp’in fikirleri tozlu raflarda kalmış teoriler değil, bugün hâlâ bir milletin kimlik pusulasıdır. Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak… Bu üç ilke, sadece bir çağın değil, her çağın yeniden doğuş reçetesidir. Sorun fikirlerin eskimesi değil; bizim onları yeniden yorumlama cesaretimizi kaybetmemizdir.

Türkiye kendine dönebilir, çünkü bu toprakların mayasında yeniden dirilme iradesi vardır. Tarih boyunca kaç kez yıkıldık, ama her defasında bir fikirle, bir inançla, bir adanmışlıkla ayağa kalktık. Bugün de yeniden kendi sesimize, kendi dilimize, kendi üretimimize dönersek, Gökalp’in fikrini yaşatabiliriz. Kendine dönmek; geçmişte takılı kalmak değil, köklerinden güç alarak geleceği inşa etmektir.

Peki başka bir eksen dışına çıkıp kabuğunu kırabilir mi Türkiye? Evet, ama bu yönsüz bir savrulma olmamalı. Yeni bir eksen; imanla bilimin el ele yürüdüğü, milli birlik ve beraberlikle ilerlemenin bir ekseni olmalıdır. Gökalp’in çizdiği yol haritası da tam olarak buydu: Kendin olarak modernleşmek. Yani mesele sadece “kendine dönmek” değil; kendi olmanın onuruyla dünyaya yön verebilmektir. Türkiye, bunu yapabilecek tarihî hafızaya, gençliğe ve potansiyele sahiptir.
Yeter ki biz, “kabuğumuzu kırarken özümüzü kaybetmeyelim.”

Muhasır medeniyetlerin üstüne çıkan ufuktan, muhasır medeniyetlere örnek olacak mazlumlara, hami ve ufuk olacağımız günlerimize selam olsun…

Yazarın Diğer Yazıları