Nihal Atsız, kaleme aldığı yazısının bir bölümünde Atatürk’ten bahsederken şu ifadeleri kullanmıştı; “Atatürk, etrafa bir Türklük dehşeti saçtı”
Bu cümle aslında Atatürk’ün bütün mahiyetini belli ediyordu. Gerçekten de Atatürk, her tarafa bir Türlük dehşeti saçmıştı. “Hasta Adamı” kısa vadede ayağa kaldırmış, hayata geçirdiği inkılaplarla kısa vadede büyük yol kat etmişti. Kendine sözde medeni diyen Avrupa’ya medeniyet dersi vermişti. Bugün Türk’e duyulan nefretin sebeplerinden birisi, Türk Tarihinin sayfaları arasında saklıdır. Gelelim sadede…
Avusturya maçında gol attıktan sonra sevincin yarattığı coşkuyla, Avrupa’nın göbeğinde ve milyonların takip ettiği bir futbol organizasyonunda bozkurt işaretiyle sevinen Merih Demiral, hedef tahtasının önüne oturtuldu. Kimisi ırkçı bir hareket, kimisi siyasi bir sembol, kimisi faşist olarak nitelendirdi. Şu unutuldu ki; Türk tarihinin hiçbir köşesinde ne faşist bir lider ne de böyle nitelenebilecek bir olay bulunmamıştır. Tertemizdir.
Merih’in bu sevincini diline dolayıp, UEFA’ya şikâyet edenlerin başında gelen Almanya’nın tarihinde Hitler gibi bir isim vardır. Yaptıkları ortadadır. Merih’in yaptığı bu harekete burun kıvıran bütün Alman’lar, Hitler’e sözde nefret kussa da içten saygı duyup-sevdiğini bilmeyen yoktur. Bir diğer Avrupa ülkesi İtalya… Tarihine baktığımızda Mussolini diye bir isim vardır. Onca şeye rağmen İtalyanların içten içe nasıl sevdiğini açıklamaya lüzum duymuyorum. Kurt sembolünü ülkesinde yasaklayan Avusturya; tarihinden Engelbert Dollfuss’u silebilecek mi? Sanmıyorum! Yazılı metinler, çizili ve görsel kaynaklar bizlere gösteriyor ki kurt, tarihte Türklerin sembolü olarak betimlenmiştir. Ergenekon Destanı buna başlı başına bir örnektir aslında. Vakti zamanında Türk Hakanları bu sembolü zafer niteliğinde kullanmıştır. Hun, Kıpçak ve Peçenek’ler soy belirtisi olarak kullanmışlardır. İran şairi Firdevs’i, 10. yy.’da yazdığı Şahname’sinde Bozkurt yapan Türk kadınlarının minyatürleri bulunmaktadır. Bu sembol İslamiyet öncesi Göktürk döneminde de zafer sembolü olarak kullanıldığı bilinmektedir.
Bugün Merih’i ve Merih’e sahip çıkanları faşistlikle suçlamadan önce herkes dönsün bir kere kendisiyle ve tarihinin kara lekeleriyle yüzleşsin!
Bozkurt, hiçbir partinin, ideolojinin, ayrıcı bir düşüncenin sembolü değildir. Bozkurt, kimsenin tekelinde, hiçbir örgütün, sağın veya solun güdümünde değildir. Tamamen kendini Türk hissedenlere, Türk Milletine aittir.
Gelelim ülke içerisinde sözde kendisine “aydın” diyen… Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı olduğu söyleyerek kendilerine “Kemalist” diyen… Hiçbir milli meselede ses çıkarmayıp da gayri milli olaylarda ortalığı ayağa kaldıranlara.
Hadi bir kere dürüst davranalım. Yiğitçe, mertçe konuşalım. Birbirimizin aklıyla ve zekasıyla alay etmeden, her şeyi olduğu gibi ortaya dökelim.
Sizin niyetiniz, Merih’in yaptığı sembol, hareket, işaret falan değil! Siz bizatihi Türk Milletinden rahatsızsınız. Bunu alenen dile getiremediğiniz için bu tarz toplumda sansasyon yaratan olaylarda ortaya çıkıyor, kininizi, nefretinizi, midenizdeki parazitleri kusuyor ve ortadan yok oluyorsunuz. Mert değilsiniz! Türk Milletinden nefret ettiğinizi söyleyemeyecek kadar korkak olduğunuz için bu tarz mevzuları dört gözle bekliyorsunuz. Sonra akbabalar gibi başına üşüşüyorsunuz. Neyse ki sizi tanıyoruz, biliyoruz, görüyoruz…
Komünizm uğruna Nazım’dan daha fazla cefa çektiğinizi, sıkıntılarla boğuşup bu uğurda sürgünde gözlerini hayata kapatmayı göze alabilecek bir kadar cesaretli olduğunuzu düşünmüyorum. Maalesef, memlekette birçok konuda bilgiden ziyade fikir sahibi olup, popülizm peşinde koştuğumuz için, savunduğumuz görüşlerin alt metinlerine hakimiyet kurmadan sloganlarını meydanlarda sarf ettiğimiz için her şeyin özünden uzaklaşıyoruz. Bu yazıma örnek olması kaydıyla size bu hizmeti ben sağlayacağım. Görüşlerinize referans aldığınız ama muhtemelen hiç okumadığınız Nazım Hikmet, Kuvayı Milliye Destanı adlı şiirinde Mustafa Kemal’i nasıl bir benzetmeyle anlatmış bakalım:
“Sarışın bir kurda benziyordu. Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı. Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi, durdu. ..”
Hülasa; rahatsızsanız, rahatsız olmaya devam edebilirsiniz.
Merih’in bu hareketi, maç sonu futbolcuların açıklamaları, yine sonrasında Türk Milli Takımı oyuncularının Türklük bilincini ortaya çıkaran sosyal medya paylaşımları, bir oyunu daha bozup bertaraf ettiğini söylemeden geçemeyeceğim. Kimse bu ayrıntıyı fark etmedi. Gerek Türklükle davası olan Siyasal İslamcıların gerek terör sempatizanlarının gerekse dış odakların ortaya attığı ve aylarca gündemi meşgul etmeyi başardığı “Türkiyeli” söylemi! Bunu planlayanlara dahi hayal kırıklığı yaşattı ve Türkiyeli söylemini çöpe attırdı, Türk dedirtti bu çocuklar. Var olsunlar.
Nihal Atsız’ın zamanında Atatürk için kullandığı o cümleyi bugün ben Merih nezdinde tüm Milli Takım Futbolcuları için söylemek istiyorum:
“Merih, tek bir hareketiyle Avrupa’da Türklük dehşeti saçtı.”
Her biri sağ olsun, var olsun, nur olsun.
Yazıyı desteklesin diyerekten birkaç görsel bıraktım. Ha, anlamak istemeyen anlamayacak yine! Mühim değil… Zira kimseyi kendi görüşüme inandırma gibi bir gayretim olmadı. Bu zamana dek tek başıma da kalsam doğru bildiğim şeyi savundum. Kimseye hiçbir şey empoze etmeye çalışmadım. Ama kendi doğrularıma da hakaret ettirmedim. Şunu ilave etmek istiyorum. Utanmayın! Size ait olan her şeye sahip çıkın. Dilinize, edebiyatınıza, vatanınıza, hürriyetinize, örf ve ananelerinize, tarihinize, tarihi şahsiyetlerinize Özetle Türklüğünüze sahip çıkın. Bir yerde duymuştum, mezar taşlarıyla kavga etmek size bir şey kazandırmaz. Geçmişi bugünün konjonktürüne göre yargılayamazsınız. Bunu yaparsanız, bataklığa saplanıp kalırsınız. Yapmayın!
Size kendinizi unutturmaya çalışıyorlar, Türkiyeli diye bir safsata ortaya atıyorlar. Kanmayın, inanmayın.
Rahmetli Ebulfez Elçibey’in bu sözüyle yazımı bitirmek istiyorum:
“SİZ TÜRK OLDUĞUNUZU UNUTSANIZ BİLE DÜŞMANLARINIZ UNUTMAZ.” Unutmuyorlar.