enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak

Hürriyete aşık olan yüreklere hitaben…

28.10.2023
A+
A-

Cumhuriyet, uçurumun kenarında olan bir ülkenin ve karanlığa hapsolmuş bir halkın, dört bir yanı kuşatılmış, esbabın neredeyse sükut ettiği bir dönemde tepelerin ardından ihtişamlı bir güneş gibi bu milletin üstüne doğmasıdır. Memleketinin ve milletinin perişan haline ciğeri yanarak, o karanlığın fecrinden aydınlığı söküp, o güneşin bu toprakların üstüne doğmasına vesile olanların önderi de Mustafa Kemal Atatürk’tür.

Bugün fikri ve vicdanı hür bir şekilde yaşıyorsak, dilediğimiz gibi düşünüyor dirhem çekince duymadan düşüncelerimizi dile getiriyorsak, birilerinin tebaası değil de vatandaş olarak anılıyor, yöneticileri seçme ve seçilme noktasında fikrimize danışılıyorsa; hülasa kendi kaderimizi kendimiz beliyorsak bunu Cumhuriyet’e borçluyuz. Bugün hala Cumhuriyet’in ne olduğunu bilmeyen, kişiye ne gibi kazanımlar sunduğunun farkında olmayan kitlelerin aramızda nefes aldığını biliyoruz. Hatta Cumhuriyet’ten ve Atatürk’ten (kendince) intikam almaya çalışan güruhların da farkındayız, görüyoruz, biliyoruz ve tanıyoruz. Bundan yüz yıl evvel mücadele edilen bu zihniyetlerle biz bugün hala mücadele halindeyiz.

Bazı şeyler değişmedi, değişmiyor da ne yazık ki! İlimin, bilimin ve sanatın her şeyin üstünde olduğunu söyledikçe, köhne zihniyetler dün Mustafa Kemal’leri taşa tutuyordu, bugün ise bizi. Bugünün çocukları, gençleri, geleceğin aydınlık yüzleri olarak, dirhem korku, endişe ve çekince duymadan üstüne gidiyoruz cehaletin. O karanlık bulutlar tekrar bizi istila etmesin diyerekten topyekûn savaş veriyoruz. Bundan kıvanç ve şeref duyduğumuzu da belirtmek isterim.

Hürriyete aşık olan yüreklere ne zincirin ne de pranganın fayda etmeyeceğini bizim koç yiğitlerimiz yakın tarihte yedi düvele gösterdi. Bugün büyük Türk Cumhuriyet’inin şerefli Türk çocukları olarak biz de, zamanında Mehmet Akif’in “Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım” mısrasını şiar edinerek çok daha güçlü adımlarla yürüyoruz. Biliyoruz ki dolanmaz boynumuza kimsenin zinciri. Demir yumruk olur, ineriz. En çıkmaz vakitlerde dahi muhtaç olduğumuz şey şayet kudretse onu da nereden temin edeceğimizi biliyoruz!

Talih Mustafa Kemal’i seçmiştir, hasta adam denilen ülkeyi küllerinden yeniden doğurmuş, ileriye taşımıştır. Kısa vadede birçok iş yapmış, bize böyle güzel bir vatan bırakmışlardır. Bununla savaşmak yerine övünmek gerekir.

Cumhuriyet ise, birçok güzelliği de gelirken heybesinde getirmiştir. Örneğin, umutsuz bir halka umut olmuştur, çocukların yüzünde tebessüm, kadınların hür yaşamasına öncülük etmiştir. İlim, irfan, bilim, sanat demiş, cehaleti toprağa gömmüştür. Anadolu’daki Fatma teyze de okuyacak, İstanbul’daki Ayşe kadında hiçbiri arasında bir fark olmayacak, herkes eşit olacak demiştir. Güvensiz insanlara güven aşılamıştır. Toprak olmuş, vatan olmuş, din, dil, ırk, mezhep gözetmeksizin herkesi bir araya toplayıp, tek bir vücut haline getirmiştir. Bugün yüz yaşına basan Cumhuriyet’in n’olduğunun farkında olarak yaşayıp, bunu müdafaa etmekten başka bir görevimiz olduğunu düşünmüyorum. Zira Cumhuriyet, bu toprakların puk kodu niteliğindedir. Ne yaparsan yap döner dolaşır yine o’na muhtaç kalırsın, ondan öteye bir adım dahi atamazsın. Bundan mütevellit onunla savaşmak yerine onu sevmek, kucaklamak, ona sarılmak herkesin faydasına olacaktır. Sloganları herkes atar, methiyeleri herkes yazar, güzel cümleleri herkes kurar. Bundan daha ötesine ihtiyaç var. Bu kazanımların ne sıkıntıların, uykusuz geçirilen ne gecelerin, nasıl karın ağlarının, sancıların neticesinde kazanıldığını bilmek boynumuzun borcudur. Her şeyin bilincinde farkında olarak yaşamak, gerçekten yaşamaktır. Gerçekten yaşayalım.

Yazımın bu kısmında Mustafa’mla biraz dertleşme, özlem giderme mahiyetinde olacak. Özlemlerin tarifini yapacak birisi çıkmadı henüz. Tarifi olmayan şeyleri hissedip, yaşamak da zor, katlanılmaz, çekilmez oluyor. İliklerine kadar hissedip, yaşadığın duyguları anlatmak istesen anlatamazsın, söylemek istesen iki cümleyi bir araya getirip de olumlu bir cümle kuramazsın. Bilirisin çünkü, o an ki yaşadığın hissiyatı gerçek anlamıyla karşı tarafa aktarabilecek kelimeler henüz bulunmadı. Ama işte bir umut deyip, konuşmak istiyorum seninle. Biraz mahcubiyet, biraz özür, çokça teşekkür içeriyor söyleyeceklerim. İçimde fırtınalar kopuyor da bilmiyorsun(uz). Bilmeyin zaten boş verin, bilirseniz eğer büyüsü bozulur her şeyin.

Bakıyorum da; tarih sahnesinde birçok badireler atlatıp, bütün kutsallarını; çıkarsız, menfaatsiz sadece vatanının ve milletinin müşkül durumdaki haline yüreğin yandığı için göz ardı ettin! Ömrünün yarısı cephede cenkle, öteki yarısı cephe dışında cehaletle mücadeleyle geçti. Mahcubiyetle karışık bir gurur sol yanımızda kabarmıyor değil! Ama dedim ya hani mahcubiyet de var içimizde. Layık olabiliyor muyuz? Sanmam. Emanetlerine sahip çıkabiliyor muyuz? Muamma… Bugün bin bir yalanla, riyayla, iftirayla devranın sahipliğini üstlenenler; zamanın boşluğunda kaybolup gideceklerdir. Şüphesiz ki sen daima yaşayacak, var olacaksın. Adın her kuşağın göğsünde nişane, dillerinde unutulmayacak bir senfoni, zihinlerinde bir kahraman niteliğinde! Bir kez daha kazanacaksın.

Hülasa, çok güzel adamsın. Biz, gördüğün gibiyiz. Senin kaç sene evvel savaştığın zihniyetle, bugün biz savaş vermekteyiz. Derin mevzular bunlar, sen daha iyi bilirsin Paşam. Halledeceğiz ama müsterih ol! Azmi, hırsı, en çıkmaz durumda dahi umutsuz olmamayı senden öğrendim. Ne korkutabilir ki şimdi beni? Birtakım yanlarım nasır tutmadı değil! Ama ne önemi var bunların senin fedakarlıklarının karşısında? Hiç…
Neyse, uzun oldu sanırım. Biraz dertleşme mahiyetinde olsun istedim bu yazı. Yoksa çok konuşmayı sevmem. Ama söz konusu sen olunca bir de özlem olunca serde susmak pek sinmiyor içime.

Başta zat’ı alin, sonra sırt sırta verip can pahasına birlikte muharebelere girdiğin arkadaşların ve daha sonra Cumhuriyet fikrinin meşalesini tutuşturan ve yalın kılıç hürriyet sevdası peşinden koşturan Enver Paşa önderliğinde bütün ittihat ve terakki üyelerini büyük bir saygı, şükran, minnetle anıyorum.
Enver’in, Naciye Sultan’a olan özlemi kadar ağır ve ince özlemimiz bilesiniz! Hepsine selam ederim, şad ola ruhunuz. Ha, merak etmeyin, “Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.”

Büstünden, heykellerinden, fotoğraflarından ziyade… fikrini, düşüncelerini, ilkelerini benimseyen… İsmini slogan ve menfaat için değil de hissederek bağıran nesiller gitgide çoğalıyor. Sizi tanıdıkça, çıkar gözetmeksizin yaptığınız faaliyetleri, gelecek kuşaklar rahat etsin diye nasıl rahatınızdan vazgeçtiğinizi, atlattığınız nice badirelerin nihayetinde karanlıkta olan bir halkı aydınlığa nasıl çıkardığınızı biliyor, yaptığınız bütün fedakarlıkların karşısında büyük bir minnet, şükran, saygı duyuyorlar. Övünmek haktır, övünüyoruz.

Yazarın Diğer Yazıları