İnsan bedeninin 0-6 yaş aralığındaki evresini ifade eden okul öncesi dönem, bireylerin hayat boyunca duygu ve davranışlarını etkileyen kritik bir dönemdir. Bu dönemde çocukların temel ihtiyaçlarını doğru olarak karşılamayı öğrenmeleri, ileride benliklerini sağlıklı bir şekilde oluşturmaları ve entegre olacakları toplumla uyum ve iş birliği sağlamaları açısından önemlidir.
Okul öncesi dönemde en az beslenme, barınma ve öz bakım becerileri gibi önem arz eden temel ihtiyaçlar kadar, güven, ait olma, kabul-onay görme, sevgi, şefkat gibi duyguların sağlıklı tanımlarıyla deneyimlendiği ortamlar da önem teşkil etmektedir.
Yaklaşık iki yaşından itibaren duyguları tanımlayabilen okul öncesi dönem çocukları için bu dönemde içinde bulundukları ortamın sosyo-kültürel ve ekonomik yapısı, dini ve politik bakış açıları, psikolojik iklim koşulları, ahlaki özellikleri oldukça önemlidir. Zira bu dönemde çocuklar yetişkinler gibi analiz etme yeteneğine henüz sahip olmadıkları için sorgusuz sualsiz bulundukları ortamın renklerine bürünürler ve ilerleyen süreçlerde hayatı bu renklerle okumaya başlarlar.
Söz gelimi savaş esareti altında yaşayan bir çocuk için mutluluk duygusu güvenli bir ortam olarak tanım alırken, sağlıklı koşulları olan bir çocuk için oyuncaklarıyla özdeşleşebilmektedir. Duyguları fark edilen ve ifade becerileri gelişmiş bir çocuk, üzerinde “Ağlayan çocuk” olan bir duygu kartına “üzülmüş, mutsuz olmuş” yorumunu yapabilirken, duyguları görülmemiş ve aynalanmamış bir çocuk aynı duygu kartına “gözünde su var” gibi bir yorum getirebilmektedir.
Ailesiyle birlikte eğlenceli sosyal aktiviteler bir çocuk için sevgi duygusunun tanımı “kaliteli zaman geçirmek” olurken, yakın çevresiyle temâsını sadece ona aldıkları istekleriyle sağlayan bir çocuk için “hediye almak” olabilmektedir. Bunlar ve çoğaltabileceğimiz benzeri örnekler insan yaşamındaki duyguların tanımlanmasının oluşumu aşamasının, kendilerini ve empati yapacakları diğerlerini anlamaları noktasında ne kadar hassas bir dönemde olduklarını göstermektedir.
Okul öncesi dönem son dönemlerde gerek ülkemizdeki eğitimsel reformlar gerek ailelerin bu dönemin ehemmiyetine dair bilinçlenmesi ile birlikte formal olarak okullar aracılığı ile sağlanmaya çalışılsa da geneli az aldığımızda büyük oranda informal yollarla aile içerisinde sağlanmaktadır. Bu durum ise toplumsal sosyalleşme evresinde öncelikle algılama ve buna bağlı olarak eylemlerde ayrımlaşmalara sebebiyet verebilmektedir.
Çocuğun yakın çevre yaşantıları etkisiyle informal yollarla tanımladığı kavramlar ilerleyen süreçlerde aynı şekilde devam etmekte, çocuğun birey olduğunda dahi beklenti ve eylemleri bu tanımlara göre şekillenmektedir. Okul öncesi dönemde oluşturulan tanımların önemi sadece duygularla sınırlı olmamakta; Bilakis bu dönem çocuğun birey olma yolculuğunda yaşam becerilerine dair görsel, işitsel, zihinsel, bedensel algıladığı her oluşu sorgulanmadan kolaylıkla alışkanlık hatta kimlik haline getirebildiği yelpazesi geniş bir kodlama süreci olmaktadır.
Toplumumuzda sıkça seslendirilen “İnsan yedisinde neyse yetmişinde odur” sözü bu dönemin çok değerli olduğunu her fırsatta vurgulamaktadır adeta. Bu minvalde duygusal zekâsı gelişmiş, doğru okuyabilen ve bağlantısal bütünselliği objektif algılayabilen bir toplum oluşturmak adına çocukların okul öncesi dönemi formal olarak okullar aracılığı ile geçirmelerine destek olmak ve teşvik etmek çok önemlidir. Zira çocuk bu dönemde sadece sınıf içi arkadaş çevresi ile vakit geçirerek dahi birden çok aile kültürünü aynı anda gözlemleyebilmekte, sınıf içi müfredat uygulamalarıyla ufak ufak da olsa karşılaştırmalar yaparak analiz ve iradi seçim yapma noktasında bilinci gelişmektedir.