İktidarın küçük ortağı Devlet Bahçeli, dün Twitter hesabından yaptığı paylaşımda üniversite sınav barajlarının düşürülmesini temenni ettiklerini söyledi. Herkes Bahçeli’nin ortaya attığı bu konunun tartışılmasını ve araştırılmasını beklerken bugün öğle saatlerinde ajanslara bir haber düştü: YÖK barajın düşürülmesi ile alakalı çalışmasını tamamladı, Cumhurbaşkanına sunuldu. Biz bu haberin şaşkınlığını atmaya çalışırken bir son dakika haberi daha geçildi: Cumhurbaşkanı onayladı, sınav barajları düşürüldü.
Buradaki mesele AK Parti, CHP, İYİ Parti ya da HDP değil. Artık konuşulması gereken mesele Milliyetçi Hareket Partisi. Recep Tayyip Erdoğan’ın kurduğu ittifak açıkça MHP’nin lehine işler hale geldi. Öyle ki MHP liderinin temennileri artık bürokrasinin çarkları tarafından vakit kaybetmeksizin uygulanmaya başladı. Bahçeli, HDP kapatılsın istiyor dava açılıyor; Anayasa Mahkemesi reddediyor, Bahçeli bu sefer de Anayasa Mahkemesi kapatılsın diyor. Bahçeli, sınav barajları düşürülsün diyor, YÖK gece uyumuyor hazırlığını yapıyor ve ertesi gün barajlar düşürülüyor. Devlet Bahçeli ve MHP kendilerini kuvvetler ayrılığından ve bürokrasiden üstün bir güç olarak görerek hareket ediyor. Bu durumun sonucunda da MHP lideri ülkenin en üst düzey hukuk organının, Anayasa Mahkemesinin, kapatılması gerektiğini hadsizce dile getirebiliyor.
Muhalefet kesiminde ise durum farksız. Meral Akşener ve İYİ Parti ile kurulan ittifaktan dolayı CHP giderek sağa yaklaşıyor. MHP ve İYİ Parti, yavaş yavaş bütün siyaseti ve seçmen tabanını radikal sağ ile zehirliyor. Kabine adım adım hükümsüzleştiriliyor. İstifa eden ya da görevden alınan her bakanın yerine öyle pasif kişiler atanıyor ki kimse isimlerini bile hatırlamıyor. Süleyman Soylu ile fotoğrafları olan suçlular memurları tehdit ediyor ve gözaltına alındıktan saatler sonra serbest bırakılıyor. Ülkü teşkilatlarının üyeleri işledikleri en ağır suçlara rağmen serbest kalıyor, üstüne bir de iftira atıyorlar denilerek sosyal medyada onurlandırılıyor. Yabancı düşmanlığı, milliyetçilik, ırkçılık ve ekstremizm her geçen gün daha da artarak karanlık bir faşizme dönüşüyor.
Ülkenin gittiği yönde maalesef hiçbir ışık gözükmüyor. 2000’lerin Türkiye’si, geldiğimiz noktada 1930’ların Almanya’sını aratmıyor. Azınlıklara baskı artıyor, yabancılara düşmanlık körükleniyor, kolluk kuvvetleri hızla milliyetçi kesimlerin kontrolüne giriyor, bürokrasi kademeleri pasifize ediliyor, parlamento işlevini kaybediyor, toplum faşist ideolojiler ile zehirleniyor, medya tek bir elden yönetiliyor…
Başta AK Parti seçmeni olmak üzere bu ülkede yaşayan herkes artık gözünü açmalıdır. Karşı karşıya olduğumuz tehlike basit bir şey değil. Türkiye’nin bütünlüğü, daha da önemlisi bu topraklarda yaşayan insanların hayatları tehlikededir. MHP’nin, Devlet Bahçeli’nin ve Süleyman Soylu’nun hukuk tanımayan, siyasi kültürden uzak ve milliyetçilik ile kaplanmış anlayışını alkışlamayı bırakmalı ve yeniden ılımlı, eşitlikçi, insan haklarına ve özgürlüklerine saygılı bir çizgiye dönmeliyiz. Zira ilerlediğimiz yolun sonunda yaşanacakları hepimiz 80 sene öncesinden bilmekteyiz.