Amerika kıtası, bütün dünyanın deyimiyle “Yeni Dünya” olarak biliniyor, üzerinde yaşadığımız Asya, Afrika ve Avrupa ise Eski Dünya… Peki artık mekân fark etmeksizin hepimizin içerisinde yaşadığı sanal dünyaya ne isim vereceğiz? Ben oraya kendi lugatımda “Yepyeni Dünya” diyeceğim. Çünkü oradaki her şey çok yeni ve alışılmışın dışında. Oradaki sevgi, öfke, destek, eleştiri, övgü ve yergi… Her şey bildiğimiz anlamından çok uzak, her şey bildiğimiz anlamından çok farklı. İşte bu yüzden oraya Yepyeni Dünya diyeceğim.
Bu alemin oldukça faydalı ve bir o kadar da zararlı bir özelliği var. Artık herkes herkesi oldukça net bir şekilde görebiliyor. İnsanların yaşantıları parmaklarımızın uçlarında rahatça izlenebiliyor. Bu durum yeni hisler de doğuruyor. Vicdani sorumluluklarımızın çerçevesi genişliyor, sosyal sorumluluk kavramının içerisine her geçen gün bu Yepyeni Dünya’dan gelen bir şeyler ekleniyor. Ne var ki buradan gelen bu sorumluluk kavramı da sanal mecraların en az kendisi kadar soyut ve karmaşık.
Bir çocuğun soğukta üşümüş, tir tir titrerken videosu düşüyor sosyal medya platformlarına. Gören herkesin içi titriyor, titremeyecek kadar taş kalpliyse bile çoğunluğun arasında aykırı durmamak için öğrenilmiş bir üzüntü yaşıyor. Dünyanın her köşesinden acı çeken çocukların, yok edilen hayatların, katledilen bir doğal harikanın ya da zarar gören bir hayvanın görüntüsü neredeyse her saat bir yerlerden servis ediliyor. Bunları izleyen herkes vakit kaybetmeksizin en sert tepkisini ortaya koyuyor, bununla da yetinmiyor o görüntüyü alıp daha da geniş kitlelere yayıyor, kendisi de paylaşıyor. Yaşadığımız dünyanın halinden şikayet ederek bir tsunami dalgası gibi yayılan bu paylaşım furyaları, en fazla birkaç gün içinde duruluyor ve Yepyeni Dünya’nın insanları sıradaki yürek sızlatıcı görüntü için beklemeye koyuluyor. Bu esnada da ne olduğu anlaşılmayan 5-10 saniyelik videolarla, yemek tarifleriyle, kaynağı belirsiz birtakım bilgilerle doyuruyorlar paylaşım açlıklarını.
Geçen vaktin sonunda yine bir çocuğun videosu çıkıyor, o çocuk ayakları çırılçıplak vaziyette yine soğuktan donuyor, titriyor. Yepyeni Dünya’nın duyarlı halkları bunu da vakit kaybetmeden her yerde paylaşıp eleştirilerini esirgemeden sıralıyor. Sonra ne mi oluyor? Bir hiç. Bu videoları görünce üzülürüz ama yardım etme fırsatımız olunca da sırtımızı döneriz. Ya Allah versin ya da benden daha iyi durumda olanlar yardım etsin deriz. Hatta o görüntülerdeki insanların canlarından olacaklarını bile bile sınır dışı bile ederiz. Yine de bu videoları paylaşmaktan geri durmayız. Birkaç saniye de olsa üzüldük ya oradan vicdanımızı tatmin ederiz, sosyal sorumluluğumuzu yaparız ya da sevabımızı alırız -artık her neye inanıyorsak- sonra yine yaşantımıza devam ederiz. Bizim mekanlarımızdan uzakta o görüntüleri yaşayan insanlar, çocuklar, canlılar ise haberimiz olmadan, gözümüzden uzak, bizi rahatsız etmeyecek yerlerde titremeye devam ederler. Biz de Yepyeni Dünya’nın duyarlı vatandaşları olarak sıradaki paylaşım furyasını bekleriz.
Sanal dünya, modern dünyanın bize sunduğu en büyük imkanlardan birisidir. Sivil toplumun oluşması ve sosyal dayanışmanın arttırılması için bire bir üretilmiş bir teknolojidir. Ne var ki biz o sosyal dayanışmaya uygun varlıklar olamadığımız için bu teknolojiyi de heba etmekteyiz. Yazık sana Yepyeni Dünya! Eski Dünya’yı ve Yeni Dünya’yı tüketen bu varlıklar durmadılar ve seni yarattılar, şimdi de seni tüketiyorlar, kendilerini tükettikleri gibi.