Dünyanın en tanınmış seyyahlarından biri olan Evliya Çelebi, Kayseri ziyareti sonrası şehrimiz hakkındaki analizlerini, ‘Seyahatname’ adlı ünlü eserinde paylaşmıştır. Eserinde, Kayseri ve çevresini kendine özgü bir üslupla tasvir eden Evliya Çelebi, Kayseri’nin mimarlık ve şehircilik yönünden nasıl okunması gerektiğine dair bizlere ışık tutmakta olup şehircilik tarihine de bir gönderme yapmaktadır.
Evliya Çelebi’nin Kayseri’ye tam olarak ne zaman geldiği ve ne kadar süreyle kaldığı hakkında kesin bir bilgiye ulaşamasak da ‘Seyahatname’de, Murtaza Paşa’nın Şam Valiliği sırasında uğradığı belirtildiğinden 1650 yılının ilk yarısında gelmiş olduğu anlaşılmaktadır.
Evliya Çelebi eserinde, Kayseri tasvirine giriş yapmadan önce kullandığı başlıkta ‘Kayserlerin taht yeri, büyük şehir ve Kayseri Kalesi’nin özellikleri” ifadelerini kullanmıştır. Burada Kayseri’nin taht yeri ve büyük şehir olmasına yapılan vurgu dikkat çekici olup Kayseri tarihine dair bizlere ışık tutmaktadır. Evliya Çelebi, şehrin ilk kurucusunun Zekeriya (as) zamanında yaşamış olan Kayzer (Kral) Erciş olduğundan bahseder. Erciş adının Erciyes Dağı’nın da adı olduğunu ifade ediyor. Ona göre Erciş, ‘bilinmeyen âlemin askerleri’ demekmiş.
Evliya Çelebi, Kayseri Kalesinin Rum hükümdarlarından kaldığını ancak kaleyi bu hâle getiren ve güzelleştirenlerin Danişmentliler olduğunu söyler. Çelebi, 1649 yılında kalenin içinde altı yüz hane ev olduğunu söylüyor. Kalenin dışında ise bin kadar iki katlı ve ahşap ev var demektedir. Kalenin beş adet kapısı olduğunu ifade eder ve bu kapıların isimlerini sayar: Boyacı Kapısı, Kiçikapı, Asarönü Kapısı, Pazar Kapısı, Sivas Kapısı.
Evliya Çelebi, fıkralardaki fantezilerin tam tersine Kayserililerin zeki kimseler oldukları için eğitime düşkün olduklarını yazıyor ve bunu da şöyle ifade ediyor: “Şehrin kışı şiddetli olduğundan halk öğrenimle uğraşır. Zeki kimseler oldukları için şair ve yazarları pek çoktur. Kayseri’nin tarihte makarr-ı ulema olan adına belki de makarr-ı şuara’yı ekleyebileceğimiz sözlere yer veriyor. Çelebi’ye göre, Kayserililerin zekâsı düşük olanları okuttukları gibi sözlerin bir aslı olmadığı da ortaya çıkmış oluyor. Onca tekke ve medresenin bulunduğu o tarihler baz alındığında ‘okumam yazmam yok ama Kayseriliyim’ inanışının temelsiz olduğunu ispatlıyor.
Halk arasında Kayserili denildiğinde ‘sıkı pazarlıkçılık’ ifadesine, Evliya Çelebi de bir açıklama getiriyor. Seyahatname’de, Kayserili Müslüman esnaflarla yani ahilerle pazarlık etmenin imkânsız olduğu yazıyor. Ahiler, inanışları gereği fahiş fiyat uygulayamayacağı için pazarlığı asla kabul etmezlermiş. Bir ahi, malını satarken pazarlık teklif edenlere ise “ben bu kadar alçak bir adam mıyım ki pazarlık teklif ediyorsun” cevabını verirmiş. Buna karşılık Rum, Yahudi ve Ermeni esnaf ile her türlü pazarlık yapılabilirmiş.
Evliya Çelebi’nin verdiği bilgiler günümüz Kayseri’si ile uyuşmuyor veya size mantıksız geliyor olabilir ancak eserin yazıldığı tarihleri ve dönemin koşullarını göz önünde bulundurduğumuzda pek de tuhaf gelmiyor. Her şeye rağmen Kayseri hakkında birçok bilim dalını içeren gözlem ve bilgilerin böylesine kıymetli bir eserde yer bulmuş olması emsalsiz bir kaynak örneği olduğundan paha biçilemezdir.