enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
32,4821
EURO
34,8539
ALTIN
2.422,47
BIST
10.045,74
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
17°C
İstanbul
17°C
Az Bulutlu
Perşembe Az Bulutlu
19°C
Cuma Az Bulutlu
17°C
Cumartesi Az Bulutlu
19°C
Pazar Parçalı Bulutlu
20°C

Şikayetim Var…!

18.11.2022
A+
A-

Bir ortamda şayet azınlıksan, sesini çıkarttığında güruhlar tarafından ağzın kapatılır, baş kaldırmaya niyetlensen başın kesilir. Muktedirlik senden epeyce uzaktadır, sen ise devranın sahipliğini üstlenenlere… Böyle bir coğrafyada yaşamak, yaşamak mıdır gerçekten?

Henüz gelişmemiş toplumlarda maalesef ki rağbet hiçbir zaman niteliğe olmamıştır. Bu yüzden boynu büküktür hakikatin! Yalnızdır… Hiç kimse doğruyu merak edipte peşine düşmemiş. Hakikatin koynunda sakladığı sürprizlere çekimser kalınmış, bir noktadan sonra korku iyice bacayı sarınca insanlar kendi gerçeklerinden dahi kaçmaya başlamışlardır. Bundan dolayıdır ki; pespayelik insanoğlunun bulunduğu hemen hemen her yere hakimiyet kurmuştur. Bireyler arası ilişkilerde vuku bulan üslup problemleri had safhaya tırmandığından erdemsizlik meşrulaştırılmıştır. Bunun da adı samimiyet olmuştur. Yalan, büyük acılarla şüpheyi doğurmuştur. Şüphe denilen canavar, insana ait bütün duyguların dengesini bozmuştur. Öyle bir dönem başlamıştır ki artık insan ne sevdiğinden ne de sevildiğinden emindir. Her cümlenin altında bir negatif anlam aramaya başlanmış, her iyiliğin ardında bir kemle karşı karşıya kalma korkusu etrafı sarmış… İşin tuhaf yanı şu ki; bir avuç insan dışında kimse de bu çirkinliğin altında yatan sebepleri merak edip kanayan yarayı sarmamış. Herhangi bir çözüm önerisi sunulmamış. Meydana bir ateş düşmüş, bütün kenti alevler sarmış… Çevredekiler bu yangına su değil de odun taşıyorlar gibi bir duruma gelinmiş artık. Zira bir avuç insanın huzursuz olduğu bu durumlara herkes kolaylıkla entegre olmuş, dönen çarkın dişlileri halini almışlar. Geriye kalanlar ise talihlerine sitem edip devrana küsmüşlerdir. Zaten başka ne yapabilirsin ki… Bir ortamda şayet azınlıksan, sesini çıkarttığında güruhlar tarafından ağzın kapatılır, baş kaldırmaya niyetlensen başın kesilir. Muktedirlik senden epeyce uzaktadır, sen ise devranın sahipliğini üstlenenlere… Böyle bir coğrafyada yaşamak, yaşamak mıdır gerçekten?

Bir şeyler çark eder de iyiye yönelir yollar diye beklemişiz. Bu sefer de pervasızlık furyası başlamış. Yeni çağın popüler kültürü olmaya aday gösterilmiş. Tamamen bilinçten soyutlanmış, vicdanlarıyla yollarını ayırmış, acıma duygularını yitirmiş bireyler caddelerde gezinir olmuş. Herkeste bir bana necilik boy göstermiş. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın felsefesi merhamet denilen çocuğu öldürmüş. Merhametten yoksun bir beden, ayakta olsa da ölüdür. Kalbi atsa da kötürümdür. Ne kadar ‘ben iyiyim’ dese de kötüdür. En azından, beşeriyetin temellerinin ilk sırasını; esirgemek, korumak, merhamet etmek olarak değerlendiren ve bu ölçüler üzerine hassasiyet besleyen insanlar için bu böyledir! Bencillik, hırsın köpeklerini kamçılar. Hırs, göze perde indirir. Perde inen göz doğruyu-yanlışı seçemez hale gelir. Yeri geldiğinde hakta yedirir, yeri geldiğinde adaleti de ortadan kaldırır. Ve biz böylelerinden medet umar, imdada yetişmesini bekleriz. Çığlığımız bomboş arazilerde yankılanarak çoğalır da yine döner dolaşır sillesini bizim yüzümüze indirir. İçlenmeye hacet yok, böyledir düzen… Hakikati arayanlar da tıpkı hakikat gibi yalnızdır. Buna alışıp, hazmetmekten öte bir şey yok! Biliriz ki savaşırsak kaybederiz, kendi hakikatimizden oluruz. Yine biliriz ki, bu savaşta mert olan yenilir, namert her zaman bir yol bulur.

Artık duyguların pek bir ehemmiyetinin kalmadığını söylemiş miydim size? İnsanların özel ya da sosyal hayatındaki ilişkilerinde kuru yaprak misali yerlerde sürüklenmesinin sebeplerinden birisi de budur. Mantığa öncelik tanındığından duyguların hiçbir ortamda geçerliliği kalmamıştır. Yalnızlık kendisine bir bataklık oluşturmuş. Oraya düşen insanların sırtında hep bir başkasının parmak izlerine rastladım. Üzüldüm…

Kutsal saydığımız ne varsa hepsinin içi boşaltılmış artık. Anlamlar yetim kalmış, yitirmiş güzelliklerini. İnsan, hislerine bir muhatap bulamadığından saklamış duygularını. Şairlerin devri bitmiş, heyhat! Herkes bir boşluğun içerisinde savrulup durmuş sonra. Eskiler, “dengine denk gelesin” dermiş. Kime göre duadır bu kime ise beddua… Devran öyle bir dönmüş, öyle çetin oyunlar kurgulamış ki… Bu yeraltı şehrinde bırak dengine denk gelmeyi, insana rastlamak zor zanaat olmuş. Siz yine de denginize denk gelesiniz!

Gerek anlatılan hikayeler gerekse izlediğimiz o yeşil çam filmlerinde gördüğümüz üzere insan bir zamanlar onuru için yaşarmış. Baş eğmezlermiş edaniye. Alçağın karşısında önünü iliklemez, sözlerini kimseden esirgemezlermiş. Elif gibi dimdik durmakmış meziyet. Menfaatlerinden önce şerefleri gelirmiş. Şimdi öyle mi? Bir parça çıkar için hiçbir tavizden kaçınmayan, her türlü bayağılığı yapmaya potansiyel gösteren insancıklarla dolu etrafımız. Altında ağır anlamları barındıran bütün cümleler, slogan niyetiyle fütursuzca sarf ediliyor. İşte anlamların canına böyle böyle kıyılıyor.

Şikayetim var! En çok da kendimden… Galiba ben yaşamasını beceremiyorum. Yoksa bu kadar taşralı kalmazdım bu kentliler arasında. Yüzümü bu kadar buruşturmaz, oyuna küsen çocuklar gibi bir kenara çöküp omuzlarımı düşürmezdim aşağı. Ne dersin, “böyleymiş kara yazımız.”

Şimdi bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır mı sanmam… Ama ahuzarım can acıtır bunu bilirim. Kızgınlığım gelir geçer de yitirilen umudum yeniden bu topraklarda filizlenir mi ihtimal vermem. Biz bir şeylere hasretlenip o’na meyil edeceğiz. Firkatle koyun koyuna, vuslata bir hayli uzak düşeceğiz. Hülasa serzenişlerin de bu sitemlerin de sonu gelmeyecek. Ne diyordu: “her dönem bir öncekini aratacak.” Bırakın dönemi, dönem nedir ki… Günler bazında arıyoruz bir öncekini. Pişmanlıklar boyu aşmış… Ama kervandan da ayrılmaya gözümüz kesmiyor. Pusulamız kırılmış, farkında değiliz. Dünya denilen ormanda yürüyoruz da nereye varacağımız belli değil!

Yazarın Diğer Yazıları