Modern dünyanın mekanik düzeni, insanı “ne için yaşadığını” unutan bir tüketim dişlisine indirgemiş durumda. İnsan, artık bir ruh ve değer varlığı olmaktan çıkarılarak yalnızca ekonomik sistemin bir parçası, üretim ve tüketim arasında sıkışmış bir araç haline gelmiştir. Bu indirgeme, toplumsal dokunun çürümesine ve uzun vadede sistemsel bir çöküşün temelini oluşturmaktadır. Toplumun bu çözülme sürecinde en ağır darbeyi ise gençlik almaktadır.
Genç, köklerinden koparılmakta; ailesinden, mahallesinden ve tarihsel aidiyet bağlarından uzaklaştırılmaktadır. Modern yaşamın dayattığı bireycilik, onu yalnızlaştırırken moda, trendler ve sosyal medya etkileşimleri üzerinden şekillenen yapay bir kimlik inşa etmeye zorlamaktadır. Kendi benliğinden uzaklaşan genç, kim olduğunu sorgulamadan hazır kalıplara sığınmakta, bu durum da ruhsal bir boşluk ve kimlik krizine yol açmaktadır.
Sosyal medyanın sürekli ön plana çıkardığı “mükemmel hayatlar” ve yapay mutluluk imgeleri, genç bireyin kendi sıradan yaşamına yabancılaşmasına sebep olur. Bu yabancılaşma, zamanla derin bir anlam boşluğuna, depresyona ve hatta intihara kadar giden bir sürece dönüşebilir. Fransız sosyolog Durkheim’ın ortaya koyduğu anomik intihar kavramı tam olarak bugünün gençliğini yansıtır. Durkheim’a göre kuralsızlık, normsuzluk ve amaçsızlık, bireyleri hayattan koparır. Bugün modern toplumda gençlerin yaşadığı da tam olarak budur: kuralsızlık ve amaçsızlık girdabında savrulmak.
Bu krizi çözmek, yalnızca bireysel reçetelerle mümkün değildir. Kapsamlı bir toplumsal uyanış gereklidir. Gençlik, şahsi menfaatleri aşan büyük bir mefkûreye, köklü bir idealle ulaşmak zorundadır. Göktürklerin özgürlük ülküsü, Çin sarayına tutsak iken bile başkaldıran Kürşad ve kırk çerisi, Selçuklu’nun vatan ideali, Osmanlı’nın evrensel adalet anlayışı ve Kurtuluş Harbi’nde Türk milletinin inanç ve umudu, gençliğe örnek olmalıdır.
Tarih şuuru, milli kimlik ve köklü değerler yeniden canlandırılmadığı takdirde, gençlik sosyal çürümenin etkisiyle daha da savrulacak ve hazin sona doğru sürüklenecektir. Çözüm aslında bellidir ve şu ilkelerle somutlaşmalıdır:
•İdealleri olan,
•Milli benlik ülküsünde yeşeren,
•Köklü değerlerle donanmış,
•İnançla yoğrulmuş,
•Aile ve mahalle dayanışmasıyla aidiyet duygusu kazanmış bir gençlik inşa edilmelidir.
Bu yolun en önemli unsuru, gençlerin inanç ve manevi hissiyatlarını diri tutmalarıdır. Genç, maneviyatındaki ideallerden korkmamalı; sevgi, merhamet ve anlam kaynağına sarılarak yoluna devam etmeyi öğrenmelidir. Ancak bu şekilde sistemin dayattığı boşluk, umutsuzluk ve yalnızlık duvarları aşılabilir. Manevi güç birliği, gençleri tüketim kültürünün köleliğinden kurtaracak en önemli kalkandır.
Bugünün gence sorulması gereken en temel soru şudur:
“Ne için yaşıyorsun?”
Eğer genç, “Ben milletim ve medeniyetim için yaşıyorum” diyebiliyorsa, işte o zaman çürümenin yerine diriliş, karanlığın yerine güneş yeniden doğacaktır. Gençliği yeniden köprüleyecek yeni bir yol haritası oluşturmak zaruretindeyiz. Bu yol haritası, yalnızca ailelerin veya bireylerin değil; devletin, eğitim kurumlarının, sivil toplumun ve medyanın birlikte hareket edeceği kamusal bir iş birliği ile hayata geçirmeliyiz.
Gençlik, eğer doğru yönlendirilirse geleceğin mimarı; yönlendirilmezse çürümenin kurbanı olacaktır. Bu yüzden bugünden harekete geçmek, yarının Türkiye’sini kurtarmanın en önemli adımıdır.