Yapı Denetim Kuruluşları Birliği, Meclis’e sunulan yasa değişikliği teklifinin risklerini açıklamak ve yapı güvenliğinin katledilme ihtimalinin önüne geçmek amacıyla bir basın açıklamasında bulundu.
Yetkililer başta olmak üzere kamuoyuna yapılan açıklamada, 4708 sayılı Yapı Denetimi Kanunu’nda yapılmak istenen değişiklik ile 2019 yılı öncesine geri dönüleceğine dikkat çekildi.
Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca hazırlanıp 18.11.2024 tarih ve 76 sayılı “Köy Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” AK Partili milletvekillerinin önergesiyle meclise sunuldu. Bu kanunda, Yapı Denetim Kuruluşlarının 4708 sayılı yapı denetim kanununda uzun zamandır yapılmasını beklediği maddeler de vardı.
Yapı Denetçiler, önerilen kanun teklifinde olumlu gördükleri detayların bulunmasının yanı sıra kamuoyunun dikkatine sunulması gereken ciddi kaygılarının da olduğu değişikliklerin yer almasının ardından açıklama yapma gereği duyduklarını aktardırlar.
Yapı Denetim Kuruluşları Birliği adına Başkan Yardımcısı Tayfun Gücenmez tarafından yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“Türkiye’nin deprem gerçeği, özellikle geçtiğimiz yıl Kahramanmaraş merkezli yaşanan ve binlerce insanımızın hayatını kaybettiği büyük felaketle bir kez daha hatırlanmıştır. Ülkemiz, jeolojik yapısı nedeniyle yüksek risk taşıyan bir deprem bölgesidir ve yapı denetim sistemi, bu risklerle başa çıkabilmek için en önemli unsurlardan biridir. Sistemin başarısı da resmi verilerle ispatlanmış ve bakanlığımızca da yayınlanmıştır.
Söz konusu taslak özellikle “Yapı denetim hizmet sözleşmesi bedeline esas inşaat alanı 500m² kadar olan yapılarda, yapı sahibince belirlenen yapı denetim kuruluşu ile, diğer hizmet sözleşmelerinde ise Bakanlıkça yayımlanacak usul ve esaslara göre o yapı için ildeki faal yapı denetim kuruluşu sayısı da dikkate alınarak elektronik ortamda aynı anda belirlenen en fazla iki yapı denetim kuruluşundan biriyle, yapı sahibi arasında yapı denetim hizmet sözleşmesi akdedilir.” maddesi ile denetim sürecini köklü bir değişime zorlamaktadır. Ve bu önerinin gerekçesi olarak da uzak mesafeli ve küçük ölçekli projelerin, denetim görevini yürütmesi için elektronik dağıtım ile belirlenen yapı denetim kuruluşları, bu işlerde elde edilen gelirin iş kapsamında yapılan harcamaları karşılamayacak ölçüde düşük olduğu, bu işlerin denetimini üstlenmekten imtina edildiği, hatta mevzuatta öngörülen idari yaptırımları göze alarak yapı sahibi ile sözleşme imzalamaktan kaçınıldığı, elektronik dağıtım ile belirlenebilen yapı denetim kuruluşunun bu yaklaşımı nedeni ile yapı sahibi yapısının inşasına başlayamadığı gösterilmiştir.
Hatta ilaveten “aralarında husumet oluşmuş bireylerin, elektronik dağıtım ile zorunlu olarak karşıya kalmaları nedeniyle uygulama sırasında fiziki müdahalelere varan adli vakalar yaşandığı veya yapı sahibinin yapısını inşasından beli bir süre vazgeçtiği durumlar tespit edilmiş olup yapılan düzenleme ile yapı denetim kuruluş sayısı belli bir sayının üzerinde olan illerde yapı sahibine birden fazla alternatif sunulması amaçlanmaktadır.” denmektedir.
Bu gerekçeler oluşturulur iken taraflardan biri olan Yapı Denetim Kuruluşları hiç mi dinlenmedi acaba diye düşünüyoruz. Yoksa Yapı denetim firmalarının da zaten gerekçe de belirtildiği gibi uzak mesafeli küçük işlerdeki geliri karşılamayacak derecede düşük bedeller için bir önerisi muhakkak olmuştur. Ayrıca şunu da belirtmek isteriz ki saha da yaşanan saldırıların sebebi %90 oranda yapı müteahhidince Yapı denetim personeli tarafından tespit edilen aykırılığın düzletilmek istenmemesinden kaynaklanmaktadır. Yoksa bizler, yapı sahibi ile yapı müteahhidini denetlemek üzere yaptığımız hizmet sözleşmelerini önceden oluşan bir husumet üzere reddetmiyoruz.
Dolayısı ile bu yeni düzenleme, yapı denetim kuruluşlarını müteahhitlerin seçmesine olanak tanıyarak tarafsız denetimi ortadan kaldırmaktadır. Yapı denetim sisteminin, kamu güvenliğini temin etmeyi amaçlayan bir kamu hizmeti olduğunu unutmamalıyız. Bu düzenleme, denetim mekanizmasının bağımsızlığını yitirmesi, adaletli eşit iş dağılımı ve sektörde şeffaflık ilkesinin zedelenmesi anlamına gelmektedir. Elektronik dağıtımın çıkma gerekçesini hiçe sayacak bu taslak denetimsizliğin önünü açarak toplumsal can güvenliğimizi tehdit eder hale gelecektir.
31 Aralık 2018 tarihinde, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığını Yapı İşleri Genel Müdürlüğü sayfasında “YAPI DENETİM SİSTEMİNDE DEĞİŞİKLİK“ başlığı altında haber şu şekilde duyurulmuştu.
11/5/2018 tarih ve 7143 sayılı Vergi ve Diğer Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun ile 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanunun bazı hükümlerinde değişikliğe gidilmiş ve buna göre özel binaların yapımını denetleyecek yapı denetim kuruluşlarının Bakanlıkça elektronik ortamda belirlenmesi, düzenlemelerin 1/1/2019 tarihinde itibaren yürürlüğe girmesi hükme bağlanmıştı.
Bu Kanun değişikliğinin uygulanmasına yönelik detayların, usul ve esaslarının açıklandığı Yönetmelik değişikliği ile Tebliğ 29/12/2018 tarih ve 30640 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Bu kapsamda; getirilen en büyük yenilik, sektörde yer alan bütün aktörlerin sistemin en büyük sorunu olarak üzerinde konsensüs sağladığı yapı denetim kuruluşu ile yapı müteahhitleri arasında mevzuata aykırı bir şekilde kurulan ticari bağ nedeniyle ortaya çıkan denetim zafiyetini ortadan kaldırmaya yönelik olarak hangi yapıda hangi yapı denetim kuruluşunun görevlendirileceğinin Bakanlıkça elektronik ortamda belirlenmesidir.
Şimdi ne oldu da sektörün en büyük sorunu olarak tabir edilen ve mevzuata aykırı bir şekilde kurulduğu düşünülen bu ticari bağ yeniden oluşturulmak isteniyor.
Taslakta ifade edilen bir diğer madde de Yapı denetim firmalarına uygulanacak cezalar hakkında. Elbette işini doğru yapmayan her kurum, kuruluş kişi cezalandırılmalı. Ama itiraz ettiğimiz maddeyi okumak istiyorum. “Yapı denetim kuruluşunun, bu Kanun ve ilgili mevzuat ile kendine verilen görev ve sorumluluğu yerine getirmemesi nedeniyle, denetim sorumluluğunu üstlendiği yapının taşıyıcı sisteminde en geç yapı kullanma izin belgesi aldıktan sonra on beş yıl içinde veya yapım aşamasında çevresinde yer alan binanın taşıyıcı sisteminde onarılamaz düzeyde yapısal bir hasarın oluşması halinde, Merkez Yapı Denetim Komisyonunun teklifi üzerine Bakanlıkça yapı denetim kuruluşunun izin belgesi iptal edilerek faaliyetine son verilir ve teminatı irat kaydolunur.”
Yapı denetim firması kendi denetlediği bina dışında çevresinde yer alan bir yapının taşıyıcı sisteminin onarılamaz bir hasar görmesinden nasıl sorumlu tutulabilir!
Yapı Denetim personelinin bir şantiye şefi olmadığı, bitmiş imalatı kontrol etmekle görevli olduğu, yapım aşamasında oluşan hasar sırasında da bu gerekçe ile saha da olmayabileceği biliniyor iken, denetim firmasını belgesini iptal ettirmek ve teminatına el koymak derecesinde suçlu kılan şey nedir?
Peki çok merak ediyoruz bu fiili işleyen, fiilin işlenmesi sırasında o mahalde olmak zorunda bulunan kişiler veya kuruluşlara nasıl bir ceza verilecek?
Bu kanun maddesini teklif edenler bize bir açıklama borçlular diye düşünüyoruz.
Türkiye genelinde yaklaşık 2500 yapı denetim firması faaliyet göstermektedir. Bu firmalar, sadece güvenli yapılaşmayı sağlamakla kalmayıp, ekonomiye ve istihdama da önemli katkılar sunmaktadır.
Yapı denetim sektörü, binlerce mühendise, mimara ve teknik personele istihdam sağlamakta, ülke ekonomisine doğrudan ve dolaylı yoldan değer katmaktadır.
Böylesine önemli bir sektörün zayıflatılması, ekonomik ve sosyal açıdan telafisi zor sonuçlar doğuracaktır.
Yapı denetim sisteminin kamu güvenliğini koruma misyonuna rağmen, böylesine bir düzenlemenin hayata geçirilmek istenmesi, kamu yararını hiçe sayan ve sektörü karmaşaya sürükleyen bir yaklaşımı göstermektedir. Bu çelişkili adımlar, yapı güvenliğinin sağlanmasında büyük riskler yaratacak ve denetimin tarafsızlığını tamamen ortadan kaldıracaktır.
Çıkacak bu uygulama net bir şekilde müteahhidin lehine, vatandaşın aleyhine sonuçlar doğuracaktır. Her gün beşik gibi sallanan ülkemizde, Bakanlığın bu düzenlemeyi hayata geçirmesi, vatandaşın can güvenliğine verdiği önemi açıkça hiçe saydığını göstermektedir. Toplumsal güvenliği tehlikeye atan bu yaklaşım kabul edilemez ve derhal düzeltilmelidir.
Bizler, şartlar ne olursa olsun, mesleğimizin gereğini yapmaya, can güvenliğini temin etmeye ve güvenli binaların üretilmesine katkıda bulunmaya devam edeceğiz. Bakanlık yetkililerinden ricamız bizi üvey evlat konumuna sokmayın. Bizler her zaman bakanlığımızın yanında olan kuruluşlar olarak her göreve hazırız.
Yapı Denetim Firmalarına Yönelik Düzenlemeler
Söz konusu taslak, özellikle “Yapı denetim hizmet sözleşmesi bedeline esas inşaat alanı 500m² kadar olan yapılarda, yapı sahibince belirlenen yapı denetim kuruluşu ile, diğer hizmet sözleşmelerinde ise Bakanlıkça yayımlanacak usul ve esaslara göre o yapı için ildeki faal yapı denetim kuruluşu sayısı da dikkate alınarak elektronik ortamda aynı anda belirlenen en fazla iki yapı denetim kuruluşundan biriyle, yapı sahibi arasında yapı denetim hizmet sözleşmesi akdedilir.” maddesi ile denetim sürecini köklü bir değişime zorlamaktadır.
Bu düzenleme, yapı denetim kuruluşlarını müteahhitlerin seçmesine olanak tanıyarak tarafsız denetimi ortadan kaldırmaktadır. Yapı denetim sisteminin, kamu güvenliğini temin etmeyi amaçlayan bir kamu hizmeti olduğunu unutmamalıyız. Bu değişiklik, yapı denetim mekanizmasının bağımsızlığını kaybetmesine, sektörde adaletli iş dağılımı ve şeffaflık ilkesinin zedelenmesine yol açacaktır. Elektronik dağıtım sisteminin mevcut işleyişini hiçe sayan bu öneri, denetimsizliğin önünü açarak toplumsal can güvenliğini tehdit eder hale gelecektir.
Ayrıca taslakta belirtilen, “Yapı denetim kuruluşunun, bu Kanun ve ilgili mevzuat ile kendine verilen görev ve sorumluluğu yerine getirmemesi nedeniyle, denetim sorumluluğunu üstlendiği yapının taşıyıcı sisteminde en geç yapı kullanma izin belgesi aldıktan sonra on beş yıl içinde veya yapım aşamasında çevresinde yer alan binanın taşıyıcı sisteminde onarılamaz düzeyde yapısal bir hasarın oluşması halinde, Merkez Yapı Denetim Komisyonunun teklifi üzerine Bakanlıkça yapı denetim kuruluşunun izin belgesi iptal edilerek faaliyetine son verilir ve teminatı irat kaydolunur.” maddesiyle getirilen yaptırımlar da endişe vericidir.
Bu noktada, yapı denetim firmasının, kendi denetlediği bina dışında çevresinde yer alan bir yapının taşıyıcı sisteminde oluşabilecek hasarlardan sorumlu tutulması, sistemin işleyişine ve yapı denetim personelinin görev tanımına aykırıdır. Yapı denetim personeli, yalnızca bitmiş imalatları kontrol etmekle yükümlüdür ve hasar sırasında şantiyede bulunmayabilir. Bu durumda, denetim firmasına belgesinin iptali ve teminatına el konulması gibi ağır yaptırımlar öngörülmesi kabul edilemez bir yaklaşımdır. Bu tür düzenlemeler, yapı denetim sektörünü gereksiz bir yük altına sokarak işleyişi daha karmaşık hale getirecektir.
HABER: Meltem Suzan ZEKİ