Bilgisayar bağımlılığının en zararlısı ve tehlikelisinin oyun bağımlılığı olduğunu vurgulayan uzmanlar, beyinde yol açtığı işlev ve fonksiyon …
Bilgisayar bağımlılığının en zararlısı ve tehlikelisinin oyun bağımlılığı olduğunu vurgulayan uzmanlar, beyinde yol açtığı işlev ve fonksiyon bozukluklarına dikkat çekiyor.
En riskli grubun, aksiyon oyunlarından kopamayan çocuklar olduğunu söyleyen Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz, “Aksiyon oyunları çok hızlı hareket etmeyi gerektirdiği için, hızlı düşünmek ve hareket etmek zorundasınız. Bir süre sonra beyin kendini olduğundan daha hızlı düşünmeye ve daha hızlı hareket etmeye programlıyor. Ama beynin fizyolojisi icabı çok hızlı düşündüğü zaman derin analiz ve yorumlamadan eksik kalıyor. Yani kişinin çok hızlı düşünen bir beyni varsa, onun analiz yeteneği zayıftır. Bir konuya odaklanıp ya da bir konuya konsantre olup onu inceleyemez. Bu bir noktada hiperaktiviteyi de beraberinde getiriyor” dedi.
‘EN AZ 3 AY BİLGİSAYAR OYUNUNDAN UZAK DURMALI’
Bilgisayar oyunları nedeniyle ciddi fonksiyon bozukluğu sorunları yaşamaya başlayan kişilerin, en az 3 ay bu oyunlardan uzak durması gerektiğinin altını çizen Dr. Mehmet Yavuz, “Bu dönem zarfında hiçbir şey okumamalarını ve öğrenme faaliyetini durdurmalarını istemekteyim. Zira eğer kalıcı bozukluklar gelişmemişse bir süre sonra beyin fonksiyonları eski fizyolojik normal durumuna dönecektir” şeklinde konuştu.
Çocukların beyin gelişimleri henüz tam olmadığı için, bilgisayar oyunlarından ve akıllı telefonlardan çok daha fazla zarar göreceklerine dikkat çeken Dr. Yavuz, “Çocuklar akıllı telefonları daha ziyade oyun için kullanmakta, bu ise uzun süreler telefonla haşır neşir olmalarına neden olmakta. Dolayısıyla çevresi ile iletişim eksikliği bir yana agresif, yerinde duramayan, hiç bir şeyden mutlu olmayan, kolay kolay disipline edilmeyen bir yapıya bürünmektedirler” ifadelerini kullandı.
‘10 YILDIR ODASINDAN ÇIKMAYAN VAR’
Bilgisayar bağımlılığının, Türkiye’de yüzde 3 civarında olduğuna ve giderek artış gösterdiğine dikkat çeken Dr. Mehmet Yavuz, “Diğer ülkelerde bizden farklı değil. Japonya’da 300 bin genç ve çocuğun bilgisayar ve oyun bağımlılığı nedeniyle evlere kapandığı bildirilmekte. Hatta 10 yıldır odasından çıkmayanların olduğu tahmin edilmekte” dedi.
Oyun bağımlılığının çocukta yarattığı etkileri yakından gözlemleyen Dr. Mehmet Yavuz, “Çocuk odasına kapanıyor ve odasından bile çıkmıyor. Yemeğini odasına istiyor, yani çocuk mutfağa gidip yemek yiyerek zaman kaybetmek ve oyundan kopmak istemiyor. Birtakım hijyenik pozisyonları ihmal ediyor, yıkanmıyor. Temizliğe dikkat etmiyor. Bu şikâyetlerle anne babalar bize getiriyorlar” diye açıkladı.
‘HİÇBİR OYUN BAĞIMLISI ‘TEK BAŞINA’ TEDAVİ İÇİN BAŞVURMAZ’
Hastaların başvurma aşamalarını anlatan Dr. Mehmet Yavuz, genellikle ergenliğe yakın genç çocukların aksiyon oyununa bağımlılıkları yüzünden ebeveynleri tarafından şikayetlerin dile getirildiğini açıkladı. Bu durumda oyun bağımlısı kişinin direk merkeze başvurmadığını belirterek, özellikle böyle hastaların ‘hayatından memnun’ olduğuna dikkat çekti.
Mehmet Yavuz, “Okul hayatını veya iş hayatını aksattığı için bu durumdan rahatsız olan aile bireyleri tarafından başvuru gerçekleştirilir, profesyonel yardım talebinde bulunulur. Yoksa kişi ‘ben tedavi olmaya geldim’ diyerek bize gelmiyor” dedi.
‘ANTİDEPRESAN VERMEK ÇÖZÜM DEĞİL’
Mehmet Yavuz, oyun bağımlısı olan bir kişiye antidepresan vermenin bir çözüm olmayacağını vurguladı. Antidepresanların genellikle bağımlılığı artırdığını ve hastalığı derinleştirdiğini belirten Dr. Yavuz, genellikle olumlu bir ilaç tedavisinin olmadığını, sadece beyin fonksiyonlarını düzelten ve beyni destekleyen birtakım ilaçlar kullandıklarını ifade etti.
Bunun yanı sıra bilişsel terapiler de uyguladıklarını söyleyen Yavuz, “Bu terapiler kişide mevcut bir dikkat dağınıklığı geliştiyse bunu düzeltemez. Sadece oyun bağımlılığıyla ilgili bir toparlama yapabilir” diyerek, bir diğer tedavi yöntemi olan Transkraniyal manyetik stimülasyon (TMS)’den bahsetti. Yavuz, dışarıdan bunun manyetik akımlarla beyni düzene sokan bir tedavi yöntemi olduğunu açıkladı.
DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ’NE GÖRE DÖRT TEMEL BELİRTİSİ VAR’
Aşırı oyun oynamadan dolayı fiziksel birtakım sorunlar ortaya çıkmaya başlayabilir. Peki dijital oyun oynamak ne zaman bağımlılık haline gelir? Yeşilay Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Osman Tolga Arıcak, oyun bağımlılığını artıran etkenleri sıraladı.
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre bunun dört temel belirtisi olduğunu söyleyen Prof. Dr. Arıcak, dijital oyunların kişinin yaşamında her şeyden öncelikli hale geldiyse ve kişinin en sevdiği, en önem verdiği şeylerin de önüne geçmeye başladıysa bunun önemli bir işaret olduğunu söyledi. Özellikle kişi oyun oynama süresini kontrol etmeye çalıştığı halde sürekli başarısız oluyorsa ve oyun üzerindeki kontrolü kaybolduysa, olumsuz sonuçlarına rağmen oyun oynamaya devam ediyorsa, kişinin işlevselliği bozulmaya başladıysa ve bu durum son bir yıldır süreklilik gösteriyorsa, bu durumda artık bağımlılık olarak adlandırılan bir hastalığın oluştuğunu vurguladı.
‘KAÇ SAAT OYNADIĞINA GÖRE TANI KONULAMAZ’
Oyun oynama bağımlılığını saat sınırlamasıyla anlaşılmadığını ve böyle bir tanının konulmaması gerektiğini savunan Prof. Dr. Arıcak, “Burada dikkat edilmesi gereken husus, oyun bağımlılığı tanısı klinik görüşme ile bir psikiyatrist ya da klinik psikolog tarafından konulabilir. Çünkü bağımlılık bir hastalıktır. Sadece kişinin şu kadar saat bu kadar saat oynamasına göre tanı konulamaz” dedi.
‘BAZI OYUN TÜRLERİNE BAĞLI İNTİHAR GÖRÜLEBİLİR’
“Kimyasal bağımlılıklarda kişi, bir maddeye bağımlı hâle gelirken, oyun bağımlılığı gibi davranışsal bağımlılıklarda kişi bir davranışa bağımlı hâle gelir” diyen Prof. Dr. Arıcak, kimyasal bağımlılıklardaki maddenin vücuda girmesi kişide kontrol duygusunu ortadan kaldırırken, oyun bağımlılığında heyecan, kazanma hırsı ve rekabet kontrol duygusunu zayıflattığını paylaştı. Dolayısıyla kimyasal bağımlılıklarda, alınan maddeye bağlı olarak vücutta bazı belirti ve bozulmalar meydana geldiğini, oyun bağımlılığında ise uzun vadede hareketsizliğe ve duruş bozukluğuna bağlı fiziksel sorunlar, uyku ve yeme problemlerinin ortaya çıktığını ifade etti.
Öte yandan kimyasal bağımlılıklara aileler aşırı tepki vermesine rağmen, oyun bağımlılığının çoğu zaman aileler tarafından desteklendiğini vurgulayan Prof. Dr. Arıcak, “Kimyasal bağımlılıklar kolay gizlenemez, fakat oyun bağımlılığı daha kolay gizlenebilir. Ta ki, okuldan ayrılma/işten ayrılma, boşanma vb. durumlar ortaya çıkana kadar. Kimyasal bağımlılıklarda ölüm genelde istemeden olur. Oyun bağımlılığında, bazı oyun türlerine bağlı olarak intihar görülebilir. Kimyasal bağımlılıklarda, kişi tedavi olmaya başladığında maddeden uzak durabilir ve uzun yıllar temiz kalabilir. Oyun bağımlılığında ise telefon, tablet ve bilgisayar kişinin yakın çevresinde olduğu sürece tedavisi çok güçtür ve tekrarlama ihtimali daha yüksektir” şeklinde konuştu.
OYUN GERÇEK HAYATIN YERİNİ ALMAYA BAŞLARSA…
Yeni nesil bilgisayar oyunlarının en cezbedici tarafının inisiyatif kullanıldığını belirten Psikoterapist Pınar Toker ise, “Bir film izlediğinizde filmin sonuna müdahale edemezsiniz. Fakat bilgisayar oyunlarında verdiğiniz kararlar doğrultusunda oyunun sonunu değiştirebilirsiniz, bu da merak uyandırıyor. Çocuklar aynı zamanda kendilerine bir karakter yaratıyorlar. Bu durumda bilgisayar oyunları çoğu zaman onlara gerçek hayattan daha cazip hale geliyor” ifadelerini kullandı.
Öte yandan oyunların gerçek hayatın yerini almaya başladığında -yani oynayıcı gerçeklikten kopmaya başladığında- çocuklar için tehlike sinyalleri çalmaya başladığını belirten Psikoterapist Toker, bu bağımlılık türünün tüm bağımlılıklarla olduğu gibi birkaç kriter ile kendini gösterdiğini söylüyor. Oyun oynamadığında yoksunluk, mutsuzluk, hayattan tat alamama semptomlarıyla ortaya çıkan sonuçlar çocukların akademik başarısının düşmesi, aile ve arkadaş ilişkilerinde bozulmalar ve sonunda başka bağımlılıklara da ortam hazırlayan bir yapıya bürünmelerine neden oluyor.
‘GERÇEKLİK ALGISI EROZYANA UĞRUYOR’
Oyunların psikolojik sorunlara neden olmasının, aynı şizofreni hastalığında olduğu gibi gerçeklik algısını erozyona uğraması ile ilişkili olduğunu söyleyen Pınar Toker, “Bir çocuk, yarattığı avatarın becerilerini kendine ait beceriler olarak görüyorsa o zaman kendine ait beceriler geliştirme konusunda hevesli olmayacaktır. Örneğin kılıç kullanan bir avatarınız var ya da duvarlardan atlayabilen akrobatik bir kahramanın oyuncuysanız unutmamalısınız ki, birkaç tuş kombini ile taklalar atmak, gerçekte de o atletik hareketleri yapabiliyor olduğunuz anlamına gelmez” diyerek, her çocuğun oturup tuşlara basmak yerine egzersize sporlara ve sanatsal aktivitelere ihtiyaç duyduğunu vurguladı.
Oyun bağımlılarının gün içinde neler yaşadığını anlatan Toker, sürekli oyun düşündüklerini ve oyunlarda açılan yeni adımların merak uyandırdığını vurgulayıp, bilgisayar oyunlarından da kişilerin pek çok şey öğrenebileceğine dikkat çekti. Psikoterapist Toker, “Birçok genç bu yolla yabancı dilini geliştiriyor. Yeni insanlar tanıyor ve yalnızlığıyla bu yolla mücadele edebiliyor” dedi.
EN TEHLİKELİ OYUNLAR…
En tehlikeli oyunların online oynanan ve evreninin uçsuz bucaksız olduğu oyunlar olduğunu açıklayan Pınar Toker, çünkü o tip oyunların bitmeyen bir oyun olarak ifade etti. Toker, “Bir film gibi içine girdiğiniz kurgusal zemin bir noktada sona ermeli ve oyuncu gerçek hayatına geri dönmelidir. Fakat tek ve biricik hayatımızı sanal bir ortamda harcamaya başlarsak o zaman gencin kimliğini bilgisayar oyunundaki karakter istila etmeye başlar. Bu da kendine yabancılaşmanın temellerini atar” sözlerini vurguladı.
Ayrıca kendinin değil de avatarının güçlü ve zayıf yönlerini tanıyan gençlerin yetişkinlik çağlarında gerçek sosyal ilişkiler kuramayan – aynı madde bağımlılığında olduğu gibi- sadece oyunculardan oluşan bir çevre kurmaya yöneldiğini ya da yalnızlığa düşebileceğini belirten Psikoterapist Pınar Toker, “Çünkü oyunda kendini saklama ya da olmak istediği gibi davranma şansına sahiptir. Fakat gerçek hayatta genç olumsuz yönlerini törpülemeyi, toplumsal kabul görmek için çaba göstermeyi öğrenmelidir” diye ekledi.
‘AİLELER ÇOCUKLARIYLA OYUN HAKKINDA KONUŞMALI!’
Genelde ergenlik çağında olan kişilerin oyun oynama dürtüsü daha güçlü. Çoğu zaman bu durum ebeveynlerle çatışmalara yol açıyor. Hatta kişi bazen ebeveynlerine karşı intihar tehdidinde bulunabiliyor. Böyle bir durumda ebeveynlerin nasıl bir yaklaşım izlemesi gerektiğini aktaran Toker, intihar konusu ağızdan çıktığı an bile, şaka yolluyla da olsa mutlaka ciddiye alınması gerektiğini belirtti.
Sorunun ne olduğunu öğrenip yardımcı olmak için ebeveynlerin gönüllü olduğunu çocuğa hissettirmenin önemini vurgulayan Pınar Toker, “Çocuklar evde sevildiklerini hissetmelidir. Bu onlara güven duygusu verir ve özgüvenin temeli de burada atılır. Aileler çocuklarıyla konuşmalıdır. Hatta oyunu hakkında bile konuşabilirler. Bu oyunda hedefin ne? Karakterinin amacı ne? Sana yardım edenler oluyor mu? Kimler onlar? Düşmanların nasıl bir yapıya sahip? Aslında gördüğünüz gibi bilgisayar oyunu üzerinden konuşurken bile çocuğunuzun ruh dünyası hakkında çok derin bilgilere sahip olabilirsiniz. Aslında çocuklarına karşı iletişim kanallarını açık tutmanın yolunu her zaman anne-babalar bulmakla yükümlüdür” ifadelerini kullandı.
KAYNAK: Milliyet